Doğduğumuz Ev Kaderimiz midir?

Doğduğumuz evlerin özellikleri içimize işler. Her birimiz o evlerden izler taşırız. Kimisi büyük, kimisi ise küçük izler taşır. Çok küçük yaşlarda kendimize dair inançlarımız veya şemalarımız oluşur. Bunlar hem ailenin hem çevrenin etkileriyle şekillenir. Birçok aile eminim ki çocuklarını yetiştirirken ellerinden geleni yapmışlardır. İhmal veya istismar gibi ağır durumları bir kenara bırakırsak tabi ki. Onları suçlamak değil amacımız. Fakat bazen bizde kalıcı izler bırakabiliyorlar. Ve bu izler bizlere miras kalıyor.

Eğer kaygılı bir anne baba ile büyüdüyseniz yetişkinlik hayatınızda sürekli içinizde her an kötü bir şey olacak hissiyle yaşayabilirsiniz. Dünya sizin için güvenilmez bir yerdir. Ve siz dayanıksızsınızdır. Eğer yeterince tedbir alırsanız başınıza gelebilecek her kötülüğü engelleyebileceğinizi düşünürsünüz. Belirsizliğe tahammülsüzlüktür onlardan bize kalan.

Mükemmeliyetçi ve eleştirel bir aileden geliyorsanız muhtemelen hayat boyu içinizde bir yerlerde değersizlik, yetersizlik ya da başarısızlık inançlarını taşıyorsunuzdur. Birileri asla sizi olduğunuz gibi kabul etmemiştir. Siz çabaladıkça hep daha fazlası istenmiştir. Duygularınıza temas edebilecek hiç kimse yoktur etrafınızda. İçinizde bir yerlerde hep sevilmenin özlemini çekmişsinizdir. Ya da tam tersi bir tavırla tüm dünyadan öfkenizi çıkarmak istersiniz. Eleştiriye tahammülsüzsünüzdür. Hata yapma payınız yoktur. Her şey mükemmel olursa belki kendinizi güvende hissedebileceğinize inanıyorsunuzdur. Kimsenin sizin kusurlarınızı göremeyeceği bir dünya hayalinizdir.

Bağımlı ailelerden çocuklara kalan en büyük miras belki de görülme ihtiyacıdır. Anne veya babasının ihtiyaçlarını gözeten, evin işlerini yapan ve omuzlarına yüklenen sorumlulukla baş etmeye çalışan bir çocuk hayal edin onu kim duyacak? Kim görecek? Ve muhtemelen o çocuk hayat boyu görülmediği, duyulmadığı hatta aynı ailesi gibi bağımlı kişilerle ilişkiler kuracak. Aynı acıyı tekrar tekrar yaşayacak. Çünkü tanıdık acılar bize güven verir. Ne kadar üzüleceğimize dair bir fikrimiz vardır.

Hayatımıza aldığımız insanlar tesadüf değildir. Bize çekici gelen kişilerin kendimize dair şemalarımızı besleyen bir yanı vardır. İçten içe değersiz hissediyorsanız muhtemelen size değersiz hissettirecek kişilere yönelirsiniz. Eleştirel bir aileden geliyorsanız sizi eleştiren ve kusur arayan kişileri hayatınıza alırsınız. Şiddet gördüğünüz bir evde doğduysanız sevginin başka türlüsünü bilemeyebilirsiniz. Bundandır ki şiddet gören birçok kadının fırsatı varken o kapıdan çıkıp gidemeyişi… Çünkü ne kadar acı verse de insanlar güvenli alanlarından kolay kolay ayrılamaz.

Bazen de biz kendimize dair inançlarımızı pekiştiririz. Örneğin; terk edilmekten duyduğumuz yoğun bir korku varsa, aslında herkesin bizi terk edeceğine dair bir inancımız vardır. Bu korkuyla partnerinizi o kadar çok kıskanırsınız ki haliyle terk edilirsiniz. Dolayısıyla gün sonunda herkesin sizi terk edeceğine dair inancınız pekişmiş olur.

Doğduğumuz ev kaderimiz midir sorusuna gelecek olursak hayır değildir. Çünkü bizler doğduğumuz evlerden ibaret değiliz. Küçükken koruyamadığınız o çocuğu belki de artık sahiplenme vakti gelmiştir. Bize miras kalanların yükünden kurtulup kendinizi yeniden keşfedebilirsiniz. Büyük değişimler küçük farkındalıklarla oluşur. Umarım güvenli alanlarınızdan çıkıp güvensiz hissettiren alanlara yol alabilmeniz dileğim ile…